Son yıllarda bizlere “akıllı” gereçler ve “akıllı” tasarımlar başlığı altında teknoloji ağırlıklı yeni ürünler sunuluyor, fuarlardaki tanıtımlarda bu gibi gereçlerin bizim yerimize düşündükleri hatta karar verdikleri iddia ediliyor. Öğrencilerimiz, içindeki besin maddelerini gözden geçirerek markete sipariş veren buzdolapları tasarım önerileriyle geliyorlar. Benden daha akıllı geçinen ürünlere gereksinmem var mı veya bunlar benim günlük yaşantımı kolaylaştırıyorlar mı veya onların teknik jargonlarına esir mi ediyorlar veya yeni | |
teknolojileri öğrenip onları kullanabilmem için kafamı mı karıştırıyorlar diye sorular | Hayalimizdeki mutfak acaba gerçekten daha akıllı olanı mı? (Çizim: Craig Mullens, "Happy Kitchen") |
Bir süre daha bu gibi gereksiz, akıllı geçinen irili ufaklı gereçleri "gadget" kategorisine sokarak onlara direnebileceğime inanıyorum.
Saksıda yetiştirdiğiniz bitkilerle konuşabildiğiniz gibi, mutfakta tencere ve tavalarla da konuşabilirsiniz. Bir yaştan sonra normal olarak kabul ediliyor ama evdeki gereçlerin size laf yetiştirmesi ve bilgiçlik taslaması tahammül edilir gibi değil, diye düşünürken, geçen 6 Mart tarihli haftalık “Die Zeit” gazetesinde ilginç bir makaleye rastladım: “Ocağıma nasıl söylerim?". Bu yazıda ev gereçleri üreticilerinin mutfağı yeni bir iletişim alanı olarak keşfettikleri saptamasına yer veriliyor. Aslında aklımda yüzüncü yıl kutlaması yapılan bir tasarımcı üzerine yazmak vardı ama, daha güncel bir konuya yer vermek istedim. Bu nedenle de aşağıda yer alan yazıyı çevirmeye koyuldum.Bu seferki metnin görsellikten yoksunluğunu, bir sonrakinde telafi edeceğim.
Ocağıma nasıl söylerim?
Yazan: Mark Spörrle
Bir mutfak nevrozlusu olarak korkunç derecede yalnızız. Sabahın erken saatinde "Ocak kapalı mı?” sorusu üzerine eşiniz kapıyı vurarak yok olduğunda geriye monolog kalır. Ocağın kontrol düğmelerinin sıfır konumunda durduğunu defalarca kontrol ettikten ve bütün ışıklı göstergeleri dikkatle gözden geçirdikten uzun bir süre sonra, "evet kapalı” diyerek büronuza doğru yola çıkabiliyorsunuz. Ama gizli gizli bildiğiniz bir konu var, siz mutfağı terk eder etmez kontrol düğmeleri altı ve hatta on iki konumuna geçebilir ve mutfağınız alevler içinde bir felakete dönüşebilir ve ışıklı göstergeler kontrol düğmeleriyle adice iş birliği yapabilir.
Bu durum terapist seansları olmaksızın da bir süre sonra değişebilir. Bundan sonra ocak size “Evet. Kapalı konumdayım" diye cevap verebilir. "Gerçekten kapalı mısın?” diye tekrar soran kişiye ocak sakinleştiren bir sesle “Evet, her şey düzgün, ben kapalı konumdayım ve kapalı kalacağım” diye cevap verecektir. Eğer ocak iyi niyetli ise oluşabilecek diyalogu kısa kesmek için “Dikkat, tramvay yedi dakika sonra hareket edecektir!" diyebilir.
Ev gereçleri endüstrisi nevrozluları hedef kitlesi ve mutfağı da iletişim mekanı olarak keşfetmiş bulunuyor. Potansiyel müşteriler sadece ocak takınaklı olanlar değil, aynı zamanda, soğan doğramaya başladıktan kısa bir süre sonra eşlerinin mekanı terk etmeleriyle kendilerini paslanmaz çelik sürgününde uzun sessiz saatlerin beklediğini fark eden hobi aşçılarıdır. Hobi aşçıların sayıları gün geçtikçe artıyor ve sosyologlar da karmaşık dünyadan kişisel alana kaçmaktan bahsediyorlar. | |
Resimde gördükleriniz sadece cep telefonları değil; onlar gelecekte ocağınızın ve buzdolabınızın uzaktan kumandaları. | Zaten yalnız yaşayanların sayıları da giderek artmakta. |
Dijital fotoğraflar yollayabilen buzdolabı
Son yıllarda mutfakta iletişim elektroniği ile ilgili denemeler yapılmakta. Kore’li elektronik üreticisi LG Electronics, ABD’de piyasaya yeni bir ürün çıkarmayı planlıyor; 15” dokunmatik ekranlı, ethernet kartlı, televizyonu, kamerası, hoparlörü ve mikrofonu olan bir buzdolabı. Yemek pişirirken canı sıkılanlar televizyon izleyebilirler, müzik dinleyebilirler, dijital fotoğraflarını gönderebilirler, video üzerinden telefonlaşabilirler veya yemek odasında karnı acıkmış arkadaşlarına internet üzerinden kendi yemek pişirme şovunu sunabilirler.
Alman pazarındaki birçok üretici ev yönetimi gereçleri için elektrikli donanım sunuyorlar. Çamaşır makineleri, buzdolabı, ocak, bulaşık makinesi, stereo ve alarm sistemleri artık uzaktan komutalarla kullanılabiliyor, koltuğunuzda otururken minik bir ekrandan, bürodayken bilgisayarınızdan veya yolda iken cep telefonundan. Gereçlerin internet ile bağlantıları var, böylece epeyce bir zamandan tasarruf edebiliyoruz: Artık çalışma odamızdaki bilgisayarın başına geçmemiz gerekmiyor, mutfaktaki ocağın üstüne tavayı koyar koymaz henüz yağ yanmaya başlamadan önce ocak size kuzu gerdanı ile ilgili 18 tane pişirme tarifi verebiliyor.
Harika makineler size arızalarla ilgili bilgiler de ulaştırabildiğinden, SMS yardımıyla ev sahibine Toskana’da tatil yaparken bile “derin dondurucuda ani ısı düşüşü"nü iletebiliyor. Ondan sonra da müşteri hizmetlerini arıyor ve onlar da uzaktan teşhis ile dondurucunun bozuk olup olmadığını veya birilerinin yanlışlıkla kapağını açıp açmadığını saptayabiliyor. Bundan sonra tatilin nasıl devam edeceği ev sahibinin nevrozunun derecesine bağlı.
Mühendisler her türlü sensörün yardımıyla buzdolabın donanımını geliştirerek, onun sütün bitmekte olduğunu saptayarak yenisinin siparişini gönderebileceğine kesinlikle inanıyorlar. Aynı şekilde bir ocağın (buzdolabı ile yapacağı görüşme sonunda) belirli bir çikolatalı pasta tarifi için gerekli olan bütün katkı malzemelerini sipariş edebilecek şekilde programlanabileceğine. Varsayım, bakkalınızın ocak ve buzdolabından gelecek ‘mail’leri kabul etmesi.
Bu kadar ev teknolojisinin sahibini mutlu edebilmesi, onun kendisine büro bilgisayarı başında geçirdiği stresli bir günden sonra bir de multimedya buzdolabı ve bir internetli mikrodalga fırınla uğraşmak zorunda mı olduğu sorusunu sıkça sormamasına bağlı. Her şeye rağmen tasarımcı Antonio Citterio mutfağın günlük gerilimleri unutmak isteyen "açlar ve yorgunlar için bir yaşam mekanı” olduğunu hatırlatıyor.
Bu durumda konuşma verileri olan çelik baca Apollo’nun bulunması büyük şans. İnsanı bilgisayara uyum sağlamaya zorlayan herhangi bir düğmeye basmak veya programlamak gerekmiyor. Suçlayıcı hata bildiren göstergeler yok, mutfaktan akşam saatinde öfkeli bağırışlar da yok. Bir kaç kelimecik ve teknoloji itaat ediyor. Çoğunlukla. Davlumbazda hata yapma oranı yüz denemede beş olarak biliniyor.
Gelecekteki sözle komuta edilen ocakta hatalar daha dramatik olabilir, çelik bacayla karşılaştırıldığında. Uzun bir süredir üstünde tencere olmayınca devreye girmeyen sensörlü ocak gözleri var. Ama ürün geliştiren mühendisler, sözle komut verilen ocakların sadece söylenenleri anlamasını yeterli bulmuyorlar, onların konuşabilmelerini ve verilen komutu tekrarlayarak ocak sahibinin gerecin doğru anladığını bilmesini anlamlı buluyorlar.
Çok yakın zamanda çamaşır makinesi muhatabınız olacak
Böylesi bir ocak daha sonra herhalde daha başka şeyler becerecek. İnsan ona neler satın aldığını söyleyecek, o da bunlarla ne pişirilebileceğini. Ona tereyağın bozulduğu söylendiğinde onun yerine rahatlıkla sıvı yağın kullanılabileceğini söyleyecek. Dileriz ki bu arada buzdolabı bunu duyup alınganlık yaparak bir tatsızlık çıkarmasın. Tek tesellimiz, bir gün birkaç gereç neslinden sonra insanların rahatlıkla mutfak ocaklarıyla sohbet edebilecekleri. Bunun yanı sıra, bir metre kırk santim boyunda bir insan ocak gözüne yaklaştığında, enfraruj algılayıcısı onu "Parmağını çek, ben sıcağım!" diyerek ikaz edebilir.
Mutfak ocağından sonra mühendisler çamaşır makinesine geçecekler. Sonra şöyle bir şey hayal edebiliriz, ipek iç çamaşırlar içine atılıp “İpek!” dendiğinde makine bize “Eğer çok kirli değilse size 25 dakikalık programı, eğer çok kirli ise 45 dakikalık programı tavsiye ediyorum. Neyi seçiyorsunuz?" diyecek. "25 dakika” diye cevap verdiğimizde makine: “Arzu edilen program şimdi başlıyor ve saat 20.15 de sona erecek" diyecek. Veya "Program başlayamıyor. Musluğu açtığınıza emin misiniz?" diye bizi ikaz edebilecek.
Tabii ki baca Apollo’nun adının muhakkak Apollo olması gerekmiyor. Ona şefinizin adını vererek de programlayabilirsiniz ve “Her şey açılsın!" komutu yerine "Yallah, gazla!” diyebilirsiniz. Ocağınız sizin komutunuzu bundan böyle “Arka ocak gözü 90 derece ısıtılıyor” diye tekrarlamak yerine seçebileceğiniz erotik bir erkek veya kadın sesiyle: ”Kaptan, 90 derece ayarlandı ve dar kazağınız size çok yakışıyor" da diyebilecek.
Bütün bunların telefon yardımıyla da devreye sokulması çok doğal. Mutfak nevrozu olanlar şimdiye kadar yaptıkları gibi bütün aile fertlerinin ve tatil bavullarının yüklenmiş olduğu arabayı otobanın on ikinci kilometresinde geriye döndürerek hızla eve koşup ve üçüncü kat merdiveni koşarak çıktıktan sonra içlerindeki garip duygunun onları, bu seferlik, yanılttığını saptamak yerine cep telefonlarını kapıp: “Ocak kapalı mı?” diye sorabilecekler. Ocağın cevabı: “Tabii kapalı, her şey kontrol altında" olacak.Nevrozlu kişi bu tatilde de sabah akşam ve de gece ocağıyla sohbet etmek için telefonu kullanabilir. Ama bu aptal duyguyu içinden söküp atamaz.
Ya ocak yalan söylüyorsa!
Akıllı makineleri yalan söylemekten kim alıkoyacak, gerçekten de bizimle sohbet edebileceklerse şaka yapmak onların da hakkı değil mi? Ben şahsen daha uzun süre bakkal ve manavla sohbet ederek alışveriş yapmayı, yemek tariflerini güzel kitaplarımdan okumayı ve neyin yerine ne ilave edeceğime karar vermeyi tercih edeceğim. Üstelik de iyi bir tasarımın tanımında teknolojik buluşların veya zorlamaların dışında çok daha önemli etmenler var.
Orijinal metni okumak isteyenler için: "Wie sage ich's meinem Herd?"